GAZETEM RUSYA | SİYAMEND KAÇMAZ

Trump’ın Erdoğan’a “Rus gazı almayın” çıkışının karşılığı yok

Güncelleme Tarihi: Eylül 29, 2025 17:42
GAZETEM RUSYA HABER MERKEZİ
Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2025 17:42
Siyamend Kaçmaz

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump, son yılların en uzun görüşmelerinden birini gerçekleştirdi. Görüşmede Trump, Avrupa’ya sık sık yaptığı “Rusya’dan doğal gaz ve petrol almayın” çağrısını bu kez Türkiye için de dile getirdi. Ancak bu ifadeyi bir anlık düşünmeden sarf ettiğini kısa sürede fark ederek, sözlerinin geçersizliğini anladı ve tonunu hemen yumuşatarak söylemini değiştirdi.

Reklam

Trump, zeki bir lider refleksiyle daha önce benzer çıkışlar yaptığı Macaristan ve Slovakya örneğinde yaşadığı duruma yeniden düşmemek için söylemini hızla değiştirdi. Cümlelerini toparlayarak Türkiye’nin hem Rusya-Ukrayna sürecinde hem de küresel dengede kritik rolüne atıfta bulunarak konuşmasını sürdürdü.

Ancak Macaristan ve Slovakya’nın coğrafi konumu ve fiziki koşulları nedeniyle söz konusu çağrının karşılık bulması imkânsızdı. Denize kıyısı olmayan her iki ülke, sıvılaştırılmış doğal gazı (LNG) deniz yoluyla ithal edemediği için alternatif kaynaklara erişemiyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, “Bizim başka bir fiziksel seçeneğimiz yok” diyerek bu çağrıyı açıkça reddetti. Bunun üzerine Trump geri adım atarak iki ülkenin haklı olduğunu kabul etti ve onları bu talepten muaf tuttu.

Aynı durum Türkiye için de geçerli. Ayrıca Macaristan ve Slovakya hâlen TürkAkım boru hattı üzerinden gelen Rus gazını kullanmaya devam ediyor. Trump, bu iki ülkeyi söz konusu talepten muaf tutarken, gazın geçtiği güzergâh olan Türkiye’ye böyle bir teklifi dayatmasının mantıklı olmadığını hızla fark etti. Zira Macaristan’a ve dolaylı olarak Slovakya’ya ulaşan Rus gazı yalnızca Türkiye üzerinden geçiyor ve bu gerçek, söz konusu çağrının ne kadar temelsiz olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu tablo, Türkiye’nin Rusya’dan doğal gaz temin etmesinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda fiziksel bir zorunluluk olduğunu gösteriyor. Kaldı ki Ankara’nın enerji alanında atacağı her adım yalnızca ikili ilişkileri değil, bölgesel ve küresel istikrarı da doğrudan etkileyecek çok katmanlı bir denklem olduğunu bilmeyen yok.

Moskova-Ankara dengesi: Sadece enerji değil, jeopolitik zorunluluk

Üstelik Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliği yalnızca enerjiyle sınırlı değil. İki ülke, Orta Doğu’dan Karadeniz’e, Kafkasya’dan Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyada aynı masada sandalyeleri olan ve kritik dosyalarda doğrudan rol üstlenen aktörler. Ankara’nın Moskova ile kurduğu dengeli ilişkiler, sadece enerji güvenliği açısından değil, jeopolitik istikrarın korunması bakımından da hayati önem taşıyor. Bu dengeyi zedeleyecek her adım, yalnızca ikili ilişkileri değil, bölgesel güç dengelerini de derinden sarsabilecek potansiyele sahip.

Türkiye’nin bu çok katmanlı diplomasisi, çatışmanın gidişatını ve küresel güç dengesini doğrudan etkileyen somut sonuçlar doğurdu. Eğer Ankara da Avrupa ülkeleri gibi çatışmanın başında Rusya ile tüm bağlarını koparıp hava sahasını kapatsaydı, bugün dünya çok daha sert bir çıkmazla karşı karşıya olurdu. Türkiye, izlediği dengeli dış politika sayesinde taraflarla diyaloğu sürdürerek krizin derinleşmesini engelledi ve uluslararası sistemin nefes almasını sağladı. Hatta bugün Trump’ın elini güçlendiren başlıca faktörlerden biri de bu denge politikasının oluşturduğu zemin. Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışmayı çözme söylemiyle seçimleri kazanan Trump için İstanbul, yalnızca Rusya-Ukrayna dosyasında değil, aynı zamanda Rusya-ABD ilişkilerinin yeniden ele alınacağı önemli bir diplomatik platform hâline geldi. Türkiye’nin 2022’de çatışmanın ilk günlerinde attığı bu stratejik adım sayesinde iletişim kanalları açık kaldı, tahıl koridoru gibi küresel önemde anlaşmalar, esir değişimi gibi önemli adımlar hayata geçirildi ve enerji arzı kesintisiz şekilde sürdürülebildi.

Ankara bugün hem Batı ile hem Rusya ile eşzamanlı diyalog kurabilen, kriz bölgelerinde arabuluculuk üstlenebilen ve enerji güvenliğinde belirleyici rol oynayan az sayıdaki ülkeden biri.

Trump bugün her ne kadar “Rusya ve Ukrayna ile doğrudan konuşabilen tek lider benim” söylemini öne çıkarsa da gerçekte bu rolü kendisinden çok daha önce Türkiye üstlendi. Trump göreve gelmeden önce Biden yönetimi Moskova üzerindeki baskıyı artırmaya odaklanıp Rusya ile bütün köprüleri atarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Rusya hem Ukrayna hem de Batı ile eşzamanlı ve çok katmanlı bir diplomasi yürüttü. Bu hamleler yalnızca çatışmanın kontrolden çıkmasını önlemekle kalmadı, aynı zamanda Trump’ın bugün üzerine politika inşa ettiği zemini de hazırlamış oldu. Ankara’nın ilk dönemde attığı bu denge politikası adımı, Washington’un da şimdi benimsediği müzakere ve barış için zemini mümkün kıldı.

Bütün bu gerçekler ortadayken, Rusya’ya Türkiye üzerinden baskı kurmak bugünün jeopolitik denkleminde hiç kimse için akılcı bir seçenek değil. Trump da bu tabloyu hızla fark edip kullandığı sözlerin aslında bir stratejik mesaj değil, anlık bir refleks olarak söylenmiş bir söz olarak kalmasını sağladı.

İlginizi Çekebilir