GAZETEM RUSYA | SİYAMEND KAÇMAZ

Barışa Yeşil Işık Yandı: Trump’ın Israrı, Putin’in Tecrübesi ve Avrupa’nın Değişen Söylemi

Güncelleme Tarihi: Eylül 06, 2025 17:16
GAZETEM RUSYA HABER MERKEZİ
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 19, 2025 10:55
Siyamend Kaçmaz

Alaska’da ilk sinyalini aldığımız, barışa giden yolu açan “yeşil ışık” dün akşam Washington’da daha da belirgin hale geldi.

Reklam

Avrupa’nın üç buçuk yıldır sürdürdüğü “son Ukraynalı’ya kadar savaş” anlayışından, “insanlar ölmesin” yaklaşımına doğru bir dönüş yaşanıyor. Bu değişimi dün akşam Beyaz Saray’da yapılan görüşmelerde hem gördük hem de hissettik. Kuşkusuz bu dönüşümde en büyük pay, ABD Başkanı Donald Trump’ın ısrarı ve diplomatik çabalarına ait. Hakkını teslim etmemiz lazım. Ben şahsen, Trump’ın kendisini “barış güvercini” olarak tanıtmasına ve Nobel’e aday gösterilmesine uzun süre abartılı bakmıştım. Ancak süreci başından sonuna kadar yakından takip eden bir gazeteci olarak söylemeliyim ki, Trump’ın ısrarı olmasaydı, Alaska’da sinyal veren ve dün akşam Washington’da daha belirgin hale gelen barışa giden yolu açan o “yeşil ışık” hiç yanmayacaktı.

Trump, önceki ABD Başkanı Joe Biden’ın izlediği ve Avrupalı siyasetçilerin de peşinden gittiği politikayı benimsemedi. Avrupalı liderlerin bu politikayı sürdürmesi için tüm baskılarına rağmen, “Bu benim savaşım değil” sözünü defalarca dile getirerek kendi çizgisini ortaya koydu. Yoğun eleştirilere rağmen geri adım atmadı; özel temsilcisi Witkoff’u tam beş kez Moskova’ya göndererek Kremlin ile Beyaz Saray arasında adeta diplomasi trafiği kurdu. Bu temaslar sayesinde önce Alaska’daki kritik yüz yüze buluşma, ardından da dün akşam Washington’daki geniş katılımlı zirve mümkün hale geldi.

Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb’un dün akşam sarf ettiği, “Son iki haftada barış için kat ettiğimiz yol, üç buçuk yılda kaydettiğimizden daha fazla” cümlesi, Trump’ın eleştirilere rağmen ısrarla yürüttüğü diplomatik çabaların barış sürecinde nasıl bir dönüm noktası yarattığının en açık göstergesi oldu.

SÖYLEMİ DEĞİŞTİREN NE OLDU?

Öncelikle Rusya’nın tutumunda bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Moskova, ilk günden beri aynı çizgisini koruyor. Putin başından beri ne söylüyorsa bugün de aynı noktada. Ancak Avrupa Birliği ve Zelenskiy söylemlerinde bariz bir değişiklik yaşandı.

Yıllardır Putin’i yakından takip eden biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: O, hangi konu olursa olsun büyük bir titizlikle hazırlanıyor ve sonuç alamayacağı hiçbir toplantıya katılmıyor. Alaska’daki görüşmenin ayrıntıları kamuoyuna açıklanmadı ama orada ortaya konan tablo Trump’ı ikna etmiş olacak ki, dün akşamki toplantı da bu zeminde gerçekleşti.

Kanımca Putin, Alaska’daki görüşmede barışa giden yolun güvenlik garantilerinden geçtiğini ve bu yolun nasıl olması gerektiğini Trump’a anlattı. Çünkü Rusya, bu garantilerin yalnızca kendisi için değil, Ukrayna ve Avrupa Birliği için de eşit şekilde sağlanması gerektiğini savunuyor. Bu yaklaşım, göreve geldiğinde meseleyi “24 saatte çözeceğini” söyleyen fakat elinde net bir yol haritası bulunmayan Trump için de bir tutunma noktası oldu. İşte bu fikir üzerinden ilerlemeleri, hem Avrupalı liderlerin hem de Zelenski’nin söylemlerini değiştirmesi için Trump’a güçlü bir kapı açtı — o da bu kapıyı kullanmaktan geri durmadı.

Putin, özellikle güvenlik garantilerinin konuşulmasının, toprak konusundaki tartışmalardan çok daha yapıcı olacağını Trump’a anlattı. Avrupa’nın ısrarla gündeme getirdiği “toprak takası” gibi çözülmesi güç başlıkların ötelenmesi gerektiğini, önceliğin ise ateşkese ve kalıcı barışı tesis edecek güvenlik garantilerine verilmesinin doğru olacağını vurguladı. Dün akşamki toplantının ana gündeminin bu konu olması da Putin’in yaklaşımının kabul gördüğünü gösterdi.

Nitekim önce Washington’un bu dili benimsediğini, ardından da Avrupa liderlerinin —aynı kararlılıkta olmasa bile— söylemlerine bu ifadeleri dâhil ettiğini gördük. Daha önce sıkça dile getirilen “çatışmaya ara verelim, donduralım, sonra barış görüşmelerine başlarız” yaklaşımının yerini, Rusya’nın ısrarla savunduğu “geçici ateşkesten çok kalıcı bir barış için çalışalım” söylemi almaya başladı.

Putin, hem tecrübesi hem de sakinliğiyle masada avantajlı bir lider konumunda. Ayrıca tarihi merakı sayesinde benzer olayları tarih kitaplarının tozlu sayfalarından çıkarıp kolaylıkla kıyaslayabiliyor. Bu da onu karşısındaki liderlere göre daha hazırlıklı ve ikna edici kılıyor. Putin için —daha doğrusu Rusya için— A noktasından B noktasına nasıl gidildiği değil, B noktasına ulaşılıp ulaşılamadığı önemli. Hayatın hemen her alanında Rusların son derece realist davrandığını, hayallere ya da gerçekleşmesi mümkün olmayan ihtimallere bel bağlamadıklarını gördüm. Bu da onların ne istediklerini bildikleri ve kendilerinden emin oldukları izlenimini güçlendiriyor. Nitekim sürece başından itibaren baktığımızda, Putin’in ilk gün söyledikleriyle bugün söyledikleri arasında en ufak bir değişiklik olmadığını açıkça görebiliyoruz.

Neticede, Avrupa’nın üç buçuk yıldır “son Ukraynalı’ya kadar savaş” söyleminden “insanlar ölmesin” anlayışına gelmesi, Trump’ın ısrarı ve Putin’in tecrübesiyle mümkün oldu. Dün akşam Washington’da gördüğümüz tablo, barışa giden yolun artık hiç olmadığı kadar görünür hale geldiğini kanıtlıyor.

İlginizi Çekebilir